Recep Kayali, Tasin Dediginde kaybetmis kücük adamlarin
büyük hikayelerini anlatiyor bize. Yazarin kitaptaki öykülerde
kullandigi dili; yazilan öykünün talebi belirlemis görünüyor. Dilde
dogalligi seven ve dilin perdelerine oldukca hakim olan Kayali, ad
aktarmalarini ustalikla kullaniyor. Sinir boylarinin olaganüstü
ortamlari ile Anadoludaki bir köyün sade bir kösesi; felegin
cemberinden gecmis adamlarla baslarinda kavak yeli esen hayta,
toy delikanlilar yan yana bu öykülerde. Kayali bunlari anlatirken
üzerine mitsel bir büyü sali cekerek gercekligin sinirlarini
genisletiyor. Böylece okuru büyülü gercekligin tütsülü dünyasina
cekiyor Kayali. Yüksünmeden ifade edebilirim Ele aldigi her
konudan bir öykü cikaracakmis izlenimi veren Kayali, Tasin Dedigi
ile ileri vitesle kalkis yapabilen kapasitesi güclü araclar gibi basarili
bir cikis yapiyor. Anlattigi öyküler ve kullandigi dil imkanlari
bakimindan öyküye güclü bir ses olarak geliyor Kayali.
Recep SEYHAN
Büyülü gercekciligin usta büyücülerinden Gabriel Garcia Marquez,
günümüzde Ümraniyede yasayan genc bir yazar olsaydi
muhtemelen Tasin Dedigini yazardi. Kalemiyle sihir yapan Recep
Kayali, bundan 300 - 400 yil önce yasasaydi muhtemelen bir atin
sirtinda köy köy dolasan bir hikaye anlaticisi olurdu. Tasin
Dedigindeki hikayelerin cogunu önce anlaticisindan dinledim
sonra yazarindan okudum; bir gül neden kanar, su hafizasinda
neleri saklar, ulumalar yükselirken hangi sesler duyulmaz olur
anladim. Eminim ki okudugunuz zaman siz de anlayacaksiniz
kitaptan tasan gül kokusunun kaynagini ve de duyacaksiniz tasin
dedigini...
Mehmet Firat PÜRSELIM