Felsefede hakikati, dogruyu, güzeli, iyiyi bulmak icin gündüzün aydinligi önemliydi, karanlik magara ise cehaletin simgesi olageldi. Bir caga medeniyet getirenler de Aydinlananlardi. Bu kitabiyla felsefede gündüzün hegemonyasini sarsmaya cabalayan Fssel ise bizi gecenin karanligini felsefenin yaraticiligi olarak düsünmeye davet ediyor. Düsünceyi farkli kilan ya geceye özgü karanligin müphemligiyse Gece, bilincin tam olarak calismasina izin vermez; üstelik gece varliklar acik secik olmadigindan, bilinc hep süphe icindedir. Felsefe icin en güvenilir bilgi siginagi olan görme duyusu, gündüze kiyasla gece bozulmus, bulaniklasmis haldedir. Peki görmeye degil de dokunmaya ve isitmeye güvenerek felsefe yapmak nasil olur Böyle bir felsefe, felsefenin sevdigi kesinligi ne kadar icerir Ahlakin ve bilincin etkisinin en aza indigi gece, gündüz kurulan hiyerarsilerin disindaki yaraticiliklara ve farklanmalara gebe degil midir Gecenin icinden felsefeye farkli bir bakis acisi sunan bu keyifli kitapta, geceye dair birbirinden farkli mekanlar, hikayeler, deneyimler, filmler ve filozoflar eslik ediyor bize 1700lü yillardaki Paris gecelerinden Berlindeki bir gece kulübüne, Tatli Hayat filminden Anne ve Fahise filmindeki gecelere, Novalis ve Kanttan Nietzche ve Levinasa, depozito icin sise toplayanlardan fizyonomist kulüp bodyguardlarina kadar Gececil deneyim, Minervanin baykusunun getirdigi aydinligi degil, aksine kapkaranlik müphem yeri hissetmeyi ve kavramayi ister. Aydinliga kavusma degil, kendini karanligin anonimliginin derinliklerine birakma macerasina atilir