Karanlik pencerelere baktim. Herkes uyuyordu. Bir gören olmamasini dileyerek cesedi ve küregi bagajdan cikarip mezarliga tasidik. Epey bir bel agrisi cekecegim kesindi. Eski bir mezarlik oldugu icin cok ürkütücüydü. Mezar taslarinin arasinda patika yol ya da toprak yol bile yoktu. Yerler camur oldugu icin ayakkabilarimiz batti. Uzun mezar taslarinin üzerindeki kelimeler Osmanlicaydi. Taslarin tepelerinde kavuklar, külahlar vardi. Kimisi solmus kimisi catlamisti. Rüzgar ugulduyor, asirlik agaclar, selviler ürkütücü sesler cikariyordu. Mahallenin ortasinda kalmis bu mezarligin her kösesi karanlikti ve bir tehlikenin gizlendigi izlenimini veriyordu. Serdar hakliydi. Zamanin olmadigi bu eski unutulmus mezarlik, yasadigimiz hayatlarin ne kadar bos ve anlamsiz oldugunu cok iyi anlatiyordu. Ama su anda hayati sorgulayacak durumda degildik, önce su mevtadan kurtulmamiz gerekiyordu.
Eskilerden kalma bir hesaplasmanin ortasina düsen Baskomiser Galip bu kez cözümü rüyalarinda mi bulacak