Molla Lütf, Fatihin kütüphane müdürlügüne kadar yükselebilmis alim bir kisiydi. Zindiklikla suclaninca seriat hükümlerine göre yargilandi.
Allah c.c.in elcisi, insanlarin en mümtazi, mucizeler sahibi Hz. Muhammed s.a.v. bile; Ben kalplere bakmakla emr olunmadim, diyerek, imanin gercekligini insanlarin degil ancak Allah c.cnin bilip ve yine geregini ancak onun takdir edebilecegini söylemisti. Ama buna ragmen mahkeme, birtakim kindar ulemanin yetersiz ve taraf tutan fetvalari ile vicdansiz sahitlerin yalanlarina dayanmakta duraksamadi. Sirf bu dava icin, suc tarihinden sonra cikartilan özel fermanlar gecerli sayildi. Yargilama sirasinda yüzlerce kez kelime-i sehadet getirerek Müslümanligini kanitlamaya calisan sanigin zindikligina hükmetti.
Bu, Osmanli hukuk tarihinde görülmemis bir skandaldi.
Bes yüz yil sonra yasanan Mithat Pasa Davasi ise; hirs, kin, cikar düskünlügü ve hükmetme cilginliklarinin vicdanlari karartmaktaki etkilerinin yine hic degismedigini gösteriyordu.
Bu kez de, I. Mesrutiyet ve Kanun-u Esasinin önde gelen hazirlayicisi Sadrazam Mithat Pasa, Sultan Abdülazizi öldürtmekle suclanmisti.
Gercekte, Pasanin bu sucu isledigine iliskin hicbir delil yoktu. Ne var ki; iskenceyle elde edilen itiraflar, sanigin can düsmanlari ya da Padisahin köleleri arasindan secilerek görevlendirilen yalanci sahitlerle kolayca mahkumiyet karari elde edilmisti. Öyle ki, kendisinden bu kararin onanmasi istenilen Fetva Emini Aksehirli Rahmetullah efendi, müstebit padisahin bütün telkinlerine karsin hükmün seriata uygunlugu hususunda mütalaa bildirmeyi kabul etmedi.
Ne var ki, ilginc davayi izleyen tarihi olgular, bu ikinci skandalin koca bir imparatorlugun cöküsünün ilk isaretleri oldugu kadar yikilis sebeplerini de göstermis oldugunu ortaya koyuyor gibiydi.